Kayıtlar

Kasım, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Teslimiyetle Arınan Kalbin Sözleri

 İnsan çoğu zaman başına gelenleri başkalarına bağlayarak nefesini tüketir. “O bana bunu yaptı, şu bana şu zorluğu çıkardı” diye içinden söylenir durur. Oysa bu yakınmalar, dışarıya değil önce insanın kendi ruhuna zarar verir. Çünkü her şey, görünen sebep perdesinin arkasında, ilahi iradenin bilgisi ve izni altında gerçekleşir. Bize dokunan her zorluk, taşıyamayacağımız yükler değil; özümüzdeki pası silen, kalbimizi incelten, bizi daha sağlam bir kul kılan imtihanlardır. Gerçek teslimiyet, neden ben? diye sormak yerine ben bu imtihanda nasıl durmalıyım? diye sormayı öğretir. Zorluklar bize ceza olsun diye değil, eksiklerimizi tanıyalım, içimizde saklı erdemleri uyandıralım diye gelir. Allah kuluna zulmetmez; aksine her acının içine bir hikmet, her sıkıntının ardına bir kapı saklar. İnsan bu kapıyı, söylenerek değil, sabredip düşünerek fark eder. Eğer hak yolunda yürüyen, gönülleri Allah’a çağıran bir rehber olsaydı; insanlara şöyle seslenirdi: “Ey kalbi kırılan, yükü ağır gele...

Üç Günlük Dünyanın Unutulan Hesabı

 İnsanlar, gelip geçici bir hayata öyle sarılıyor ki, sanki zaman onları hiç yenmeyecekmiş gibi… Oysa hakikat, dünyanın bir konaklama yeri olduğu gerçeğini fısıldar durur. Eğer, dünyayı ebedî sanıp ahireti unutanlara bir bilge ses konuşsaydı, şöyle söylerdi: Dünyanın Aldatıcı Sessizliği “Ey insan! Bu yeryüzünde nefes aldığın her an sana emanettir. Emaneti zayi edip de kendini dünyanın kalıcılığına kaptırma. Yarın dediğin şey, senin için var olmayabilir; fakat kalbinin niyeti, sözlerinin ağırlığı ve yaptıklarının izi sonsuzluğa yürür.” Nefsin Hayaline Kapılma “Nefsinin sana süslü gösterdiklerine aldanma. Dünyayı üç günlük bir gölgelik bil; varıp geçeceksin. Seni gerçekten yücelten; malın, makamın, nefsi arzuların değil, temiz kalbin ve adaletli duruşundur.” Kibre Değil, Merhamete Sarıl “Kendini yüceltme; çünkü topraktan geldin, toprağa döneceksin. Asıl büyüklük, insanları küçümsemekte değil; onların yüklerini hafifletmekte, kırık gönülleri onarmaktadır. Gücünü, üstünlük içi...

Bütün Derinliklerin Ötesi: Benliğin Çözüldüğü Sessizlik

  İstersen çok derine inelim… Ama  tehlikeli yanlış anlamalara düşmeden , yani  yokluk  kelimesini “insanın kendini yok etmesi” gibi zararlı bir anlama çekmeden… Burada söz edeceğimiz  benlikten sıyrılma , ego denen kabuğun çözülmesi, kalbin kendi özünü duymasıdır. Tasavvufta “yokluk” (fenâ),  yok olma  değil,  hakikati engelleyen benlik perdesinin erimesidir. Şimdi seni o derinliğe taşıyayım. Derinliğe indikçe, insan önce dünyadan uzaklaşmaz; kendisinin gürültüsünden  uzaklaşır. Bu gürültü, “ben” dediğimiz duvarın tuğlalarıdır: Kendini ispat etme arzusu, Başkalarının ne diyeceğine takılma, Yorgunluklar, korkular, hatıralar, Kendi kendini anlatma çabası, Kırgınlıklar, hırslar, beklentiler… Bunlar insanın içine ördüğü bir duvardır. 1. Bu duvar çatlamaya başladığında… İnsanın içinden bir ses yükselir: “Ben dediğim şey gerçekten ben miyim?” Bu soru bir kapıdır. Kapı sessizce açılır. Ve insan içeri adım attığında kendini bir boşluğun ortasında bu...

“Anne Babanıza ‘Öf’ Bile Demeyiniz” Sözünün Gizli Hikmeti

  Peygamberimizin “Anne babana   ‘öf’ bile deme ” öğüdü, sadece bir edep kuralı değildir; insan ruhunun, aile bağının ve kaderin ince sırlarını içinde barındıran derin bir mesajdır. Bu söz, yüzyıllardır zahirî (görünen) anlamıyla anlaşılmıştır; oysa içinde gizli hikmetler, insanın özünü terbiye eden ve kaderini açıklayan daha büyük bir hakikat saklıdır. Bu hakikati, adı anılmayan fakat derin bir hikmet diliyle konuşan bir gönül ehlinin açıklaması gibi aktaracağım. 1. “Öf” Etmemek Emir Değil, Ruhun Eğitimi İçin Bir Anahtardır Bu uyarı, anne baba hatasızdır anlamına gelmez; aksine  evlat için bir terbiye yolculuğudur . Çünkü insanoğlu, en çok sevdiği ve en çok beklenti duyduğu kişilere karşı öfke üretir. “Öf bile deme” demek: “Öfkeni kendine çevir, önce içindeki düğümü çöz.” demektir. Bu söz, evlada şunu öğretir: Kendi nefsiyle hesaplaşmayı öğrenemeyen biri, kimseyle sağlıklı ilişki kuramaz. 2. Her Anne Baba İmtihandır; Kimisi Merhametle, Kimisi Sabırla Sınar Bu sözün gizli...

Hakikate Dönen Yolun Hatırlatmaları

 Aynı kaynaktan geldik ve sonunda yine o kutlu dönüşün kapısına varacağız. İnsan, yeryüzünde misafir; ne kadın erkeğe, ne erkek kadına, ne de çocuklar bize aittir. Hepsi bir emanet… Hepsi O’nun yaratmasıyla bizlere teslim edilmiş birer sınav, birer lütuf, birer sorumluluktur. Böyle bir hakikati bilen, insanlara yalnızca hatırlatmak için gönderilmiş bir önder şöyle nasihatlerde bulunurdu: 🕊️ “Ey Hakikat Arayıcısı…” “Sana verilen ömür, geri alınacak bir nefes gibidir. Senin olan yalnızca amellerindir. İnsanlarla aranda sahiplik değil, sorumluluk vardır. Emanete ihanet değil, emanetin farkında olmak vardır. Kullar arasında üstünlük değil, merhamet vardır.” “Unutma: Her varlık geldiği yere dönecektir. Sen ne ebedi olduğunu sandığın bedenine, ne malına, ne makamına, ne de ‘benim’ dediğin insanlara dayan. Dayanacağın yalnızca Rabbindir.” 🌿 “Birbirinize Hatırlatın…” “İnsan ihmal eder, unutur; hatırlatmak ise birbirine karşı kulların görevidir. Kardeşine bir söz söylemen, onun yo...

Merhametin ve Adaletin Lisanıyla Eskişehir’deki Olay Üzerine İlahi Bir Sesleniş

 Ey zulmün gölgesinden ürken kalpler… Ey mazlumun gözyaşını duyduğu hâlde suskun duranlar… Ey adaletin terazisini eğrilten elleri gören ama yüreği sızlayanlar… Bugün size Eskişehir’in soğuk bir gecesinden yükselen bir feryadı anlatıyorum. Gece, insanın üzerine örtülmüş bir rahmet iken, bir kapı tekmelerle sarsıldı. Bir evin sessizliği bölündü; iki küçük çocuğun kalbi, korkunun keskin nefesiyle titredi. Anne, suçsuzluğun şaşkınlığıyla gözaltına alındı; bebek, annesinin kokusundan koparıldı. Oysa emzirmek bir annenin değil, Yaradan’ın verdiği bir bağdır; kesilmesi kulun değil, zulmün işidir. Ey adalet mülkünün bekçisi olduğunu zannedenler! Kapı kırmak kolaydır; fakat bir çocuğun kalbinde açılan yarayı onarmak zordur. Gecenin huzurunu bozmak kolaydır; lakin vicdanın huzurunu geri getirmek imkânsıza yakındır. Karanlıkta yapılan işler görünmez sanılır; fakat kudret sahibi her şeyi görür. Zulüm kimden gelirse gelsin, mazluma indiyse onun adı zulümdür. Bir kadını, özellikle ...

İnsana ve Yaratılana Merhamet Üzerine

  Ey insan! Yeryüzü sana emanet olarak verildi; hükmet diye değil, koru diye. Toprağın bereketi, göğün nefesi, suyun berraklığı senin elinde birer imtihandır. Fakat sen emaneti unuttun; merhametin yerini menfaat, vicdanın yerini çıkar aldı. Artık pazar yerlerinde bile sessizlik acıdan doğuyor; küçücük kafeslerde gözleri bulutlanmış hayvanlar, dilsiz bir feryatla seni seyrediyor. Bir zamanlar göğe bakıp “Bu düzen ne kadar kusursuz” diyen insanoğlu, şimdi o düzeni bozan ellerin sahibi oldu. Hayvanın hakkını gasp ettin, toprağın sesini kıstın, suya zehir karıştırdın. Sonra da “Neden huzur bulamıyoruz?” diye sordun. Huzur, ezilenin duasında saklıydı; sen o duayı unuttun. Merhamet, yalnızca insana değil, her canlıya yöneliktir. Tavuğun tüyüne, karıncanın yoluna, ağacın dalına dahi saygı duymayanın kalbi taşlaşır. Ruhun huzur bulması, yaratılanın acısını anlamaktan geçer. Çünkü kim bir cana eziyet ederse, aslında kendi vicdanını karartır. Yeniden hatırla! Bir lokmanın ardında bir canın g...

İnsanlığın Zirvesine Ulaşan Kutsal Rehber: İlahi Farkındalık ve Yolculuk

 Bir insanın peygamberlik mertebesine ulaşabilmesi, yalnızca doğuştan gelen bir yetenekle değil, derin bir ruhsal ve ahlaki olgunlaşma süreciyle mümkün olmuştur. Tarihin en büyük rehberlerinden biri, çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren çevresindeki insanlara örnek olan bir karakter sergilemiş, dürüstlüğü, adaleti ve merhametiyle toplumunda fark yaratmıştır. Bu farkındalık, onun ruhsal bir yolculuğa çıkmasına zemin hazırlamıştır. O, peygamberlik öncesinde yoğun bir içsel tefekkür ve gözlem süreci yaşamıştır. Hayatın anlamını, insanın yaratılış amacını ve evrendeki düzeni sorgulamış, doğada ve insan ilişkilerinde sürekli derin bağlantılar kurmuştur. Bu süreçte, kendi varlığının ötesinde bir bütünün parçası olduğunu fark etmiş, sınırların ötesindeki bir hakikatin izlerini hissetmiştir. İnsanlığın hataları, toplumdaki adaletsizlikler ve bireysel zaaflar karşısında duyduğu derin üzüntü, onun ruhunu olgunlaştırmış, vicdanını ve adalet anlayışını güçlendirmiştir. Zamanla bu farkınd...

İyiliğin Kıymetini Bilmek ve Vefanın Sınavı

 Hayatta insanın karşısına öyle insanlar çıkar ki, onların yaptığı bir iyilik, bir ömür boyu kimsenin yapamadığı kadar derin bir iz bırakır. Bu tür iyilikler sadece bir yardım değildir; insanın kaderine dokunan, ruhunu iyileştiren, yolunu aydınlatan lütuflardır. Böyle bir iyiliği görmek, fark etmek ve kıymetini bilmek, hem insan olmanın hem de gönül erdeminin bir göstergesidir. Ne var ki zaman geçtikçe bazı insanlar, kendilerine yapılan iyiliklerin değerini unutur. Alışkanlık, gurur, ya da nefsin karanlığı onları unutuşa sürükler. Oysa iyilik unutulduğunda, sadece iyiliği yapan değil, iyiliği gören de kaybeder. Çünkü nankörlük, insanın kalbinden bereketi alır; vefasızlık, insanın yüzünden nuru siler. Gerçek vefa, bir teşekkürle ya da bir selamla sınırlı değildir. Gerçek vefa, yapılan iyiliği gönülde taşımak, onu davranışlara yansıtmak, saygıda kusur etmemektir. Birine yapılan büyük bir iyiliğin karşılığı; minnet duygusunu diri tutmak, o kişiye gönülden bir hürmet beslemek ve asla...