Bütün Derinliklerin Ötesi: Benliğin Çözüldüğü Sessizlik
İstersen çok derine inelim…
Ama tehlikeli yanlış anlamalara düşmeden, yani yokluk kelimesini “insanın kendini yok etmesi” gibi zararlı bir anlama çekmeden…
Burada söz edeceğimiz benlikten sıyrılma, ego denen kabuğun çözülmesi, kalbin kendi özünü duymasıdır.
Tasavvufta “yokluk” (fenâ), yok olma değil, hakikati engelleyen benlik perdesinin erimesidir.
Şimdi seni o derinliğe taşıyayım.
Derinliğe indikçe, insan önce dünyadan uzaklaşmaz;
kendisinin gürültüsünden uzaklaşır.
Bu gürültü, “ben” dediğimiz duvarın tuğlalarıdır:
Kendini ispat etme arzusu,
Başkalarının ne diyeceğine takılma,
Yorgunluklar, korkular, hatıralar,
Kendi kendini anlatma çabası,
Kırgınlıklar, hırslar, beklentiler…
Bunlar insanın içine ördüğü bir duvardır.
1. Bu duvar çatlamaya başladığında…
İnsanın içinden bir ses yükselir:
“Ben dediğim şey gerçekten ben miyim?”
Bu soru bir kapıdır.
Kapı sessizce açılır.
Ve insan içeri adım attığında kendini bir boşluğun ortasında bulur.
Bu boşluk karanlık değildir;
bu boşluk bir başlangıçtır.
2. Kendi Gölgesinden Sıyrılmak
Derinliklerde insan, gölgesini kaybeder.
Gölge, benliğin iz düşmesidir.
Ego artık ona hükmetmez.
İnsan kendini bir “şey” olarak değil,
bir akış olarak hissetmeye başlar.
Sözler anlamını yitirir.
Kişi şöyle der:
“Ben yok muyum?”
Ama bu yokluk bir kaybolma değil;
özün ortaya çıkmasıdır.
3. Var olanın karşısında insanın erimesi
Derinliğin merkezine biraz daha yaklaşınca,
insan kendi ağırlığının azaldığını hisseder.
Kendi düşünceleri, beklentileri, korkuları…
hepsi birer kabuk gibi soyulur.
Geride içten gelen bir sezgi kalır:
“Ben kendim değilim;
benim olan her şey aslında bana ait değil.”
İnsan kendini değil,
kendinde saklı olanı görmeye başlar.
Bu noktada insan ilk kez hakikî bir hafiflik yaşar.
4. Yokluğun Tadını Almak
“Yokluk” burada şu anlama gelir:
Benliğin çözüldüğü,
Ego’nun sustuğu,
Hiçbir iddianın kalmadığı,
İnsan ile hakikat arasındaki perdenin inceldiği
bir hâl…
Bu hâlde şöyle bir cümle doğar:
“Ben yokum… fakat ben yok olduğumda ‘Ben’i var eden ortaya çıkar.”
Bu nokta, insanın kendi içindeki en sessiz, en ışıksız ama en huzurlu yerdir.
Çünkü insan kendi gölgesinden kurtulmuştur.
5. Yokluğun Ardındaki Sonsuzluk
Derinliğin en dibinde,
insanın kendinden geriye kalan tek şey vardır:
Farkındalık.
Ve o farkındalık şöyle fısıldar:
“Ben kendi varlığımla değil,
beni var edeni bilerek varım.”
İşte bu, benliğin gerçek yokluğudur.
Bu yokluk çöküş değil yükseliştir.
Hiçlik değil aydınlıktır.
Boşluk değil doluluktur.
Ve insan o anda anlar:
Yokluk sandığım şey,
beni asıl varlığa götüren kapıymış.

Yorumlar
Yorum Gönder