Ey kendisine rahmet emanet edilen kadın… Anne...
Ben sana anne dedim. Çünkü dünyaya gelişimde, ilk nefesimi seninle aldım. Senin kucağında başımın yeri olmalıydı. Sesini duymak, kalbimin ilk sığınağı olmalıydı. Ama senin sessizliğin, benim çığlığım oldu. Senin soğukluğun, içimde bir yangın başlattı. Ey bana can veren ama canımı sızlatan kadın… Ben senden sevgi bekledim. Şefkat aradım. Ama sen ellerini değil, yargılarını uzattın bana. Gözlerinle değil, öfkenle büyüttün beni. Ve ben, annesinin gölgesinde büyüyen her çocuk gibi, hep seni mutlu etmeye çalıştım. Ama senin içinde bir boşluk vardı ki, ben ne kadar uğraşsam da o boşluğu dolduramadım. Çünkü o boşluk, benden önce de seninleydi. Ve o boşluğa beni attın. “Bir annenin kalbinde sevgi tükenmişse, çocuk değil, kendi acısı konuşur.” Senin acın vardı, evet. Ama o acıyla beni yaraladın. Oysa ben sadece çocuk olmayı hak ediyordum. Ne kahraman, ne kurban olmalıydım senin hikâyende. Sadece çocuk… Ben seni yargılamıyorum. Ama seni tanımak istiyorum. Çünkü artık biliyorum: Benim acı...