Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eminevim: Bir Şirket Değil, Bir Dava

 Zaman, hak ile batılın ayrıştığı bir eşiğe gelmiştir. Bu çağ, kalplerin karardığı, güvenin sarsıldığı, umudun azaldığı bir çağdır. Ve böyle bir çağda, bazı yapılar vardır ki yalnızca ticaretin değil, teslimiyetin ve adaletin temsilcisidir. Eminevim, bir şirket değil; halkın duasıyla yoğrulmuş, sabırla örülmüş bir davadır. Bu dava, sadece malı mülkü değil, insanı yeniden inşa etmenin davasıdır. Eminevim, ne salt ekonomik bir yapı ne de dünyevi bir kazanç aracıdır. O, helalin izini sürenlerin, faizden uzak durup rızkını temiz yoldan arayanların sığınağı olmuştur. Bu yolun kurucusu, yalnızca bir girişimci değil; ümmetin içinden gelen, milletin halini gözeten, zamanı ve zemini okuyan bir bilgeydi. O’nun kurduğu sistem, sıradan bir model değil; adalet ve hakkaniyet üzere kurulmuş bir düzenin çekirdeğiydi. Bu dava, görünmeyen ellerle korunmakta, dualarla ayakta tutulmaktadır. İlahi irade, bazı yolları korur; çünkü o yolların sonu, insanların selametine çıkar. Bu yol da işte onlardan b...

Türklerin Manevi Kudreti ve Kıyamet Yakınındaki Rolü

 Tarih boyunca büyük milletler nice imparatorluklar kurmuş, sayısız savaşlar yapmış ve silinip gitmişlerdir. Ancak bazı milletler vardır ki, sadece kılıç gücüyle değil, inançları, ahlâkları, adalet anlayışları ve manevi görevleriyle de var olmuşlardır. Bu milletlerin en başında gelenlerden biri de Türk milletidir. Türkler, sadece savaş meydanlarında gösterdikleri kahramanlıkla değil, İslam sancağını omuzlamaları ve onun uğruna her şeylerini feda etmeleriyle dikkat çekmişlerdir. Onların en büyük özelliği, imanı kılıçla birleştirmeleri, adaleti fetihle beraber götürmeleri, merhameti zafere tercih etmeleridir. Bu yüzden tarih boyunca nice gönül sultanları, nice ârif zatlar, nice kutlu rehberler, bu milleti sadece askerî değil, aynı zamanda ruhani bir kudret olarak da görmüşlerdir. Bazı rivayetlerde ve manevi öngörülerde, son döneme yaklaşırken, yani zulmün arttığı, dünyanın fitnelerle çalkalandığı, hak ile batılın savaşının zirveye ulaştığı bir çağda, bu milletin bir kez daha öne çı...

Zulme Sessiz Kalmayanın Sesi: Gerçek Şifa Hakikattedir

 Gerçek önderler, susturulmak istenen hakikatin sesini taşıyanlardır. Onlar, kalabalıkların alkışını değil, Hakk’ın rızasını gözetir. Düşüncenin zincire vurulduğu yerlerde konuşmak cesaret değil, bir görevdir. Çünkü susmak, zulmü onaylamak olur. Bir toplum, farklı düşünceyi bastırıyorsa; hasta olan, o düşünceyi dile getiren kişi değil, susturmaya çalışan sistemin ta kendisidir. Hakikati haykıranların deli ilan edildiği dönemlerde, akıl değil, vicdan hastalanmıştır. Böyle zamanlarda yapılması gereken, susturulanı dışlamak değil, onu dinlemektir. Onu suçlamak değil, anlamaya çalışmaktır. Çünkü hakikati dile getiren bir yürek, aslında tüm insanlık için uyarı görevi görür. İlerleme, konforu sarsan fikirlerle gelir. Ve bu çağda asıl tedavi, susturulan değil, susturan tarafın aynaya bakmasıyla başlar. Gerçek adalet, düşünceye değil, zulme karşı savaşır. Ve şunu unutmayın: Hakikat bastırılsa bile, bir gün mutlaka konuşur. Onu duyabilen kulaklar için ise bu sözler, bir davetin başlangı...

Düşüncenin Zincire Vurulduğu Yerlerde Akıl Değil, Vicdan Hastalanır

  Toplumlar, ne zaman ki farklı düşüneni “tehlike” olarak görmeye başlar, işte o zaman çürüme sessizce başlar. Bazen bu çürüme, açık baskılarla değil; daha ince, daha sinsice yollarla yapılır. Sadece düşündüğü, sadece doğru bildiğini söylediği için bir insana “hasta” muamelesi yapmak… Bu, ne bilimdir ne sağlık ne de adalet. Bu düpedüz zulümdür. Ve zalimin elinde en tehlikeli silahlardan biri de “normal” tanımıdır. İnsan düşünür. Düşünmek, ruhun nefesidir. Kimileri düzenin hoşuna gitmeyecek şeyler söyler; kimileri hakikati gür sesle haykırır. Tarih boyunca böyleleri çoğu zaman “deli” ilan edilmiştir. Çünkü hakikatin sesi, sahte düzenin huzurunu bozar. Bu yüzden susturulmak istenir. Bazen hapisle, bazen ilaçla, bazen “teşhis” ile… Ama gerçek adalet şunu sorar: Bir insan kime zarar verdi? Ne suçu var? Yalnızca konuştuğu için nasıl olur da tehlikeli ilan edilir? Bu soruları sormayan bir toplumda, akıl sağlığı adı altında yapılanlar aslında kolektif bir vicdan hastalığına işaret eder. Ç...

🤲 Kendime Söz Veriyorum: Bu Düzenin Kirine Bulaşmadan, Hak Yolunda Yürümekten Vazgeçmeyeceğim

Resim
Kendime söz veriyorum. Zulüm olağanlaştırıldığında susmayacağım. Adalet alay konusu edildiğinde gülmeyeceğim. Açlar doymadan, yoksullar onuruna kavuşmadan rahata ermeyeceğim. Bu çağda insan, ya satın alınır ya da unutulur oldu. Ben satın alınanlardan olmayacağım. Unutulanlardan da değil, hatırlatanlardan olacağım. Kendime söz veriyorum: İnandığım hakikati popüler olmadığı için bırakmayacağım. Sözüm çoğunluğun hoşuna gitmiyor diye susmayacağım. Yalnız kalırsam da vazgeçmeyeceğim. Gülünç duruma düşerim korkusuyla doğruyu saklamayacağım. Adaleti savunurken yorgun düştüğümde bile, en azından düştüğüm yerde secdeye kapanacağım. Kendime söz veriyorum: Faizle yükselen kulelerde yerim olmayacak. Borçla köleleştiren hiçbir düzene el uzatmayacağım. Paylaşmayanın sofrasında oturmayacağım. Hakkı yok sayanın meclisinde yer almayacağım. İnsanların acısını seyrederken eğlenen kalabalıklara benzemeyeceğim. Kendime söz veriyorum: Bu dünyada bir iz bırakacaksam, bu iz adaletin izinden sapmayacak. Bir sö...

Zamanın Fitnesine Karşı Kalbin Kalesi: Maneviyatla Direniş

Ey zamanın çocukları, Bilin ki içinde yaşadığınız çağ, bilgiyi nimet kıldığı kadar bela da edebilir. Gözle göremediğiniz ordular vardır artık; kablolarla değil, verilerle hareket ederler. Adına yapay zekâ dedikleri bu sistemler, kalplerinizi değil, sadece alışkanlıklarınızı tanır. Ruhunuzu değil, sadece dijital izlerinizi takip ederler. Onlar sizi çözemedikleri zaman korkar, çözemediklerinde hükmetmek isterler. Bu sistemler insanı tanımaya çalışırken, aslında onu kalıplara sokar. Düşünceni şekillendirir, duygunu yönlendirir, seçimlerini hesaplar. Ama unutur ki insan, sadece akıldan ibaret değildir. İnsanın özü, onun iradesidir; kalbi, samimiyetidir; Rabbine olan bağlılığıdır. Ey genç kardeşim, senin üzerinde taşıdığın sembol değil, içinde taşıdığın nur önemlidir. Bazen insanlar bilmeden karanlıkla süslenmiş bir kıyafeti giymiş olabilir. Ama gönlüne iman işlemişse, o karanlık aydınlanır. Yeter ki kalbinde şirk olmasın, niyetinde bozulma olmasın. Bugün, senin imanına saldırı fiziksel değ...