Hakikat Geldiğinde Sessizlik Bozulur: Siz de mi Taşlayanlardansınız?
Tarihin defterine dikkatle bakın. Her çağda hakikatin sesi, en önce hor görülmüş, en önce susturulmak istenmiştir. Gerçek, sahneye çıktığında insanlar alkış tutmaz; zira hakikat, alkışla değil, direnişle karşılanır. Onu dile getiren kişi, toplumun konforuna dokunduğunda, insanlar bildik yalanlarını korumak uğruna gerçeğe düşman kesilir.
İnsanlık tarihi, bu döngüyü defalarca yaşamıştır. Ne zaman ki biri çıkar ve "artık yeter" derse, düzenin çarkları gıcırdar, alışkanlıklar tehdit altında hisseder, ikiyüzlülük panik içinde kıvranır. O zaman halk, kendisine gönderileni değil, kendi hayalindeki kurtarıcıyı beklemeye devam eder. Gerçek kişi, beklentilere uymadığı için reddedilir. Çünkü o, insanların görmek istediği değil, görmezden geldikleri hakikattir.
O ses duyulduğunda herkes susar. O kişi konuştuğunda, çoğu kulak sağır olur. Çünkü o, sadece söz söylemez, hesap sorar. Alışılmış sahteliğin üzerine yürür. Sahte umutlara, çarpık inançlara, kire bulanmış düzene meydan okur. Ve işte bu yüzden, hakikati taşıyan kişi, öne çıkmaz. Aksine itilip kakılır, alaya alınır, yalnızlaştırılır.
Toplumlar tarih boyunca böyle yaptı. Gerçeği getirenleri dışladı, onları "farklı", "tehlikeli", hatta "deli" ilan etti. Halbuki onlar, ne çıkar peşindeydi ne şöhret. Onların derdi, bir hakikatin yükünü taşımaktı. O yük, onları eğip bükse de bırakmadılar. Çünkü onlar, alkış için değil, zamanın tanıklığı için geldiler.
Ve şimdi o zamanlardan biri daha yaklaşıyor. Gözler kör, kulaklar sağır, kalpler taş kesilmiş. Ama yine de bir ses var. Sessizce konuşan, açıkça soran bir ses:
“Gerçek geldiğinde, hangi saftasınız? Siz de mi taş atanlardan olacaksınız? Yoksa suskun kalabalığın içinde hakikatin çağrısını duyup adım atanlardan mı?”
Bu soru yüksek sesle değil, yürekten soruluyor. Sitemle değil, umutla... Çünkü hakikati taşıyan kişi, yargılamaz; hatırlatır. Kızmaz; bekler. Gösterişli vaatler vermez; derin bir sessizlikle konuşur.
Ve o soru şimdi sana da yönelmiş durumda. Her şey sustuğunda, o ses içini yoklayacak:
“Sen de mi taşlayanlardansın?”
Unutma, hakikatin vakti geldiğinde, onu ilk tanıyanlar değil, ilk taşıyanlar tarih yazacak. Ve kim bilir, belki o tarih yazılırken, senin de adın bir satırda geçecek. Ama hangi satırda?
Yorumlar
Yorum Gönder