Gerçek Dava Adamının Özellikleri Üzerine
Gerçek dava adamı; yalnızca inandığı yolda yürüyen kişi değildir. O, hem inancını hem de ahlâkını hayatının her anına yansıtan insandır. Sadece büyük sözler söylemekle, kürsülerde konuşmakla veya kalabalıkları etkilemekle dava adamı olunmaz. Dava adamı, özüyle ve sözüyle bir olandır. Onun varlığı, etrafındakilere güven verir, duruşu sarsılmaz, ahlâkı şüpheye yer bırakmaz.
Gerçek dava adamı; vaktine riayet eder. Zaman, onun için bir nimettir ve bir randevuya sadık kalmak, verilen söze hürmetin işaretidir. Vaktinde gelmeyen bir insan, özensizlik ve disiplinsizlik gösterir ki bu da davanın ciddiyetine zarar verir.
Gerçek dava adamı; aldığı emaneti zamanında öder. Borç, sadece maddi bir yükümlülük değil, aynı zamanda bir ahlâk sınavıdır. Emaneti yerine getirmeyen biri, ne kadar konuşursa konuşsun güven zeminini kaybeder. Dava, güven üzerine inşa edilir.
Gerçek dava adamı; sözünün eridir. O, dilinden çıkan her kelimeyi bir taahhüt olarak görür. “Söz verdim” dediğinde, bu sözü tutmak için elinden gelenin fazlasını yapar. Çünkü bilir ki, sözüne sadık olmayanın davası da eğrilir.
Gıybetten, dedikodudan uzak durur. Bir başkasının ayıbını konuşmak, nefsin oyuncağı olmaktır. Dava adamı, başkalarının kusurlarıyla uğraşmak yerine kendi nefsini terbiye etmeye çabalar. O, insanların arkasından konuşmaz; yüz yüze söylenemeyecek sözü hiç söylemez.
İkiyüzlülüğe yer yoktur onun hayatında. İnsanlara yüzlerine karşı gülerken, arkalarından onların onurunu zedeleyecek sözler sarf etmek; ahlâki bir zaaf değil, karakterde bir çöküştür. Dava adamı, içiyle dışı bir olan insandır. Dürüstlüğü, onun zırhıdır.
Akrabalarıyla bağını koparan kişi, en yakınına merhamet gösteremeyen biridir. Oysa gerçek dava adamı, en önce ailesine, yakınlarına karşı sorumluluklarını yerine getirir. Onların gönlünü kırmaz, arayı açmaz. Dava adamlığı; en yakından başlar, en uzağa doğru yayılır.
İbadetten uzak duran bir kişi, nefsine yenilmiş demektir. Dava, ruhla taşınır. Gönlü camiden, cemaattan, Kur’an’dan ve zikrullahtan uzak olan birinin ruhu zayıflar. Böyle bir kimse, nefsiyle mücadele edemez. Davanın yükünü ancak ruhunu ibadetle diri tutanlar taşıyabilir.
Gerçek dava adamı, dışı kadar içini de arındırır. Sadece fikirle değil, edep ve haya ile yürür. Adaleti sever, hakkı gözetir, kibirden uzak durur, tevazu ile davranır. O, kendini yüceltmez, davasını büyütür. Çünkü bilir ki, dava büyükse kişi küçülmelidir.
İşte bu nedenle, dava adamı önce adam olur. Adam olmayanın davası da olmaz. Kalbiyle, sözüyle, fiiliyle, ahlâkıyla, samimiyetiyle örnek olmayan biri; sadece kalabalığı oyalayan bir figürdür. Gerçek dava adamı, örnek alınan kişidir. Yaşantısıyla yol gösteren, haliyle konuşan, vakar ve sadakat timsali olandır.
Dava, yalnızca bir fikir değil; bir ahlâk, bir duruş, bir yaşam biçimidir. Bu yolda yürüyenlerin önce nefsini terbiye etmesi, sonra toplumu ıslah etmeye talip olması gerekir. Yoksa ortada ne dava kalır ne de adam.
Yorumlar
Yorum Gönder