Faizle Savaşma İddiası ve Paraya Satılmak: Ahlaki Bir İhanetin Anatomisi
Bir kurumun ya da şirketin "faizle mücadele" gibi yüksek ve dinî-ahlaki değeri olan bir misyona sahip olduğunu iddia etmesi, o yapıya sadece ekonomik değil, aynı zamanda manevi bir sorumluluk da yükler. Bu tür bir iddia, sadece bir slogan ya da pazarlama stratejisi değil; halkın güvenini, ümmetin duasını ve hatta yoksulun umudunu arkasına almak anlamına gelir.
Bu nedenle böyle bir yapının para karşılığı el değiştirmesi, hele ki bu satış faizci düzenin aktörlerine ya da o sistemin güçlenmesine yol açacak yapılarla gerçekleştirilmişse, bu yalnızca ticari bir tercih değil; doğrudan misyona, inanca ve halka karşı bir ihanet anlamı taşır.
İlkeye Sadakat, Ticaretin Üstündedir
İslam ahlakında ve temel insanî ilkelerde, bir misyonun, bir iddianın ya da bir ideolojik duruşun değeri, o duruşun ne kadar kararlı bir şekilde sürdürüldüğüyle ölçülür. Kâr-zarar hesapları, ilkeyi ortadan kaldırmaz. Ahlaki bütünlük, özellikle en zor zamanda sınanır.
Bir kurum "faizsiz ekonomi" gibi zor, meşakkatli ama onurlu bir yola girmişse, bu yolun sorumluluğu da ağırdır. Çünkü bu yol, sadece parayla değil, sabırla, emekle, direnişle yürünür.
Bu yolu terk edip, sırf daha çok kazanç, daha büyük yatırımlar ya da daha rahat bir gelecek adına yol arkadaşlarını, halkın güvenini ve inanç değerlerini yüzüstü bırakmak; açık bir ilkesizliktir.
Ahlaki Duruş: Kiminle Ne Zaman El Sıkıştığınla Belli Olur
Faizle savaşmak, yalnızca ekonomik sistemde bir düzeltme önerisi değildir. Bu aynı zamanda ahlaki bir başkaldırıdır. Zulme, sömürüye, paranın tanrılaştırılmasına karşı bir duruştur. Dolayısıyla bu mücadeleyi sürdüren bir yapı, sadece "ne yaptığıyla" değil, "kiminle birlikte yürüdüğüyle", "kiminle el sıkıştığıyla", "kime teslim olduğu ya da olmadığıyla" da değerlendirilir.
Şayet böyle bir yapı, yıllarca bu mücadeleyi destekleyen insanların güveniyle büyüyüp gelişmiş, sonra da bu güveni hiçe sayarak kendini faizci düzenin temsilcilerine satmışsa, artık sadece para değil, değerler de el değiştirmiştir.
Bu tür bir satış sadece bir mülk devri değil, aynı zamanda bir duruş kaybıdır.
Satışın Kendisi Değil, Bağlamı İhanettir
Bir şirketin ya da kurumun satılması tek başına eleştirilecek bir durum değildir. Her ticari yapı, devredilebilir. Ancak burada esas mesele:
Ne karşılığında?
Kime?
Hangi ilkeler korunarak?
Eğer bu soruların cevapları, satışı yapanların geçmişteki sözleriyle ve halkın inancıyla çelişiyorsa, bu yalnızca bir ticari operasyon değil, açık bir ahlaki tutarsızlık, hatta bir çeşit satılmışlık olarak kayda geçer.
Bu noktada mesele, şirketin ya da kurumun kendisinden çıkıp daha büyük bir soruya dönüşür: "Ne pahasına yol değiştirildi?"
Sessiz Kalmak, Suça Ortaklıktır
Bu tür çelişkili durumlarda en büyük tehlike, toplumun bu ihaneti kanıksamaya başlamasıdır. “Ne yapalım, dünya böyle", "Herkes bir şekilde sistemle uzlaşıyor" gibi ifadeler, yalnızca mazur görme değil, aynı zamanda meşrulaştırma eğilimidir.
Oysa ilkesi olan bireyler, böyle bir durumda sessiz kalmaz. Sessizlik, sadece korkudan değil, aynı zamanda umutsuzluktan doğar. Umudu canlı tutan şey ise hakkı söyleyen, ilkeden taviz vermeyen insanların varlığıdır.
Toplum, bu tür örneklerle karşılaştığında, yalnızca hayal kırıklığına uğramamalı, aynı zamanda uyanmalıdır. Çünkü bugün "para uğruna ilkesini satanlar", yarın halkın en kutsal değerlerini de aynı kolaylıkla pazarlık konusu yapabilir.
Bu Bir Ticari Karar Değil, Ahlaki Çöküştür
İlkesiyle zıtlaşarak yapılan her karar, zamanla kişinin ya da kurumun karakterine siner. Bir yapı, bir kez sattı mı kendini, ikinci kez daha kolay satar. Çünkü değerler artık paraya çevrilmiştir. Artık ne sattığının bir önemi yoktur; yeter ki alıcı bulunsun.
Oysa halkın, özellikle inanan insanların umudu olan yapılar, ticari değil, emanet taşıyan varlıklar olmalıdır. Onların asıl sermayesi para değil, güvendir.
Bu güven bir kez yıkıldığında, ne yeni binalar ne milyon dolarlık yatırımlar o yıkımı onarabilir.
Son Söz:
Bir kurum faizle mücadele gibi bir misyonu benimsediğini iddia ediyorsa, bu iddia sadece sözle değil, her kararıyla, her ortaklığıyla, her satışla sınanır.
Mesele bir şirketin satılması değil, hangi değerlerin satıldığıdır.
Bugün yaşanan birçok olay, bize şu gerçeği bir kez daha hatırlatıyor:
Mücadele etmek zor, ilke sahibi olmak zor; ama ilkesizliğin bedeli çok daha ağır.
Ahlaki çöküş, faizle değil; faizle savaşırken ilkesizce pes edildiğinde başlar.
Yorumlar
Yorum Gönder