Namazı özleyen, ama bir türlü tutunamayan bir kalp...
Yoruldum diyorsan, bilin ki bu da kabul görür
Yorulmak insana mahsus. Ve ibadet sadece bedenle değil, ruhla yapılır. Ruh yorgunsa, bedenin kıyamda durması kolay değil. Ama bil ki bu yorgunluk, seni kötü biri yapmaz. Allah’a uzak biri de yapmaz. Çünkü sen hâlâ bu meseleleri düşünüyorsun. Hâlâ içinde bir yerlerde "Ben O'na yaklaşmak istiyorum" diyorsun. Ve bu istek, bir dua gibi yükselir göğe.
Allah bir kulunu bırakamaz. Hele ki, "Beni bul" diye sessizce iç çığlıklar atan bir kalbi asla terk etmez.
Düzenin yoksa, düzensizliğin içinde O'nu bul
Çok kişi zanneder ki ibadet yalnızca muntazam bir düzen ister. Her gün, her vakit, tam zamanında... Ama Allah’la yolculukta düzenin önüne geçen bir şey vardır: samimiyet.
Sen belki bir vakit namazı bile bazen kılabiliyorsun. Belki günlerce uzak kalıyor, sonra bir anda içinden bir akşam namazı kılmak geliyor. Bu geçici ateşi küçümseme. Bu anlar, kalbinin hâlâ canlı olduğunun delilidir.
Düzen bir sonuçtur. Ama başlamak, sadece bir niyettir. Başla. Bir vakitte, bir secdede, bir "Allahu ekber" deyişinde... Sonra bırak O, seni düzenin içine çeksin. Çünkü O, yönelene yönelir. Bir adım atana on adım gelir.
Kendini suçlama, kendini yargılama
İbadetten uzak kaldığında insan kendiyle kavga eder. “Ben niye böyle oldum?”, “Bu hâlimle Allah’a nasıl dönerim?” diye sorularla boğulur. Ama bu sorular seni aşağı çekiyorsa, şeytanın fısıltılarına dikkat et.
Allah, yargılayan değil, çağırandır. “Ey kendilerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin…” ayetini boşuna indirmedi. Bu ayet sana yazılmış. Yani suçlamakla değil, sarılmakla başlar dönüş.
Sen kendine merhamet et ki, Allah’ın merhametini hissedebilesin. Çünkü sen O'na yabancı değilsin. Sen zaten O'nun kulusun. Kaybolduysan bile haritada hâlâ O'nun sınırları içindesin.
İbadet bir borç değil, bir ihtiyaçtır
Belki uzun zaman “kılmam gerek” diye düşündün. "Gerek", bazen kalbi ağırlaştırır. Oysa ibadet bir görev değil, bir buluşmadır. Tüm yorgunlukların, dağınıklıkların, karmaşaların içinde Rabb’inle baş başa kalacağın bir an. Beş vakit çağrıldığın ama birinde bile gelsen, hoş geldin diye karşılanacağın bir kapı.
Namaz, senin kendine dönüşündür. Kıyamda dik durmayı öğrenirken, hayatın karşısında da eğilmez olmayı öğrenirsin. Rükûda teslimiyeti, secdede teslim oluşun huzurunu tadarsın. Her "Allah-u Ekber" deyişin, "Ey dünya, sen benden büyük değilsin!" deyişindir aslında.
Başlamanın gücü: Küçük ama samimi adımlar
Sana tek bir öneri: Başlamak için büyük kararlar alma. Kendini zorlayarak değil, kendine şefkat göstererek yaklaş. Mesela de ki:
"Bugün sadece akşam namazı kılacağım."
"Yatmadan önce bir kere secde edeceğim."
"Bir vakit olsun, sadece içimle, kalbimle kılayım."
Ve bunu yapınca da, hemen bir sonuç bekleme. Huzuru ilk anda arama. Bazen secdeye yattığında sadece yorgunluğunu hissedersin. Olsun. Yine de kalkma. Çünkü ruhun o an temizlenmeye başlamıştır. Sen fark etmesen bile...
Bir söz, bir örnek
Zamanında biri sormuştu: “Her şey üstüme geliyor, ibadet edemiyorum, vicdan azabı çekiyorum ama yine de olmuyor.”
Ona şöyle denilmişti:
“Sen içinden geçen pişmanlıkla bile Allah’a daha yakınsın. Çünkü her pişmanlık bir duadır. Ve her dua, bir yol açar. Bu yol bazen yavaş yürünür. Ama unutma: Allah’a yürüyen, boşta kalmaz.”
Son söz
Sen bu satırları okurken belki bir yorgunluk, belki bir hüzün içindesin. Ama aynı zamanda içinde hâlâ Allah’ı isteyen bir yan var. O istek, bir nurdur. O nur hiç sönmez.
Bugün sadece kalbinden bir niyet geçse bile…
Yarın bir vakit kılsan…
Öbür gün sadece bir secdeye insen…
İnan ki bunlar büyüktür. Çünkü Allah, azı çok yapan, küçük samimiyetleri büyük sevaplara dönüştürendir.
Kendine bir söz ver:
"Bugün Rabb’ime sadece bir adım atacağım."
Sonrasını O’na bırak.
Yorumlar
Yorum Gönder