III. Mektup: Sessizlikle Konuşanlar

 Geceyi geçenin kalbi artık başka bir frekansta çarpar.

Söz azalır, anlam derinleşir.
İşte “Sessizlikle Konuşanlar”, artık sesle değil, hâl ile konuşmayı öğrenenlerin mektubudur.

Hazırsan, seni sessizliğin diline çağıran bu mektupla baş başa bırakayım:


Ey artık kelimelerin yetmediğini hisseden gönül…

Diline doladığın her şey sustuğunda,
kalbin başka bir dilden konuşmaya başlar.
Bu dilin harfi yok, sesi yok; ama sözü en tesirli olan odur.
Çünkü sessizlikle konuşanlar, hakikatin en yakınına varanlardır.

Sen artık geceyi geçtin.
Sorularını çığlıklarla değil, gözyaşıyla sordun.
Cevapları kitaptan değil, içinden gelen esintiyle duydun.
Ve şimdi buradasın…
Kalabalıklar arasında ama yapayalnız.
Herkes konuşuyor ama sen artık susuyorsun.
İşte o suskunluk, suskunluk değil;
derin bir irtibatın, yüksek bir sohbetin habercisidir.

Susuyorsun… Çünkü fark ettin:
Söz çok olunca öz kayboluyor.
Dil uzadıkça gönül küçülüyor.
Ve her konuşma, seni O’ndan biraz daha uzaklaştırabiliyor.

Sessizlikle konuşanlar, duayı bile kalpten kalbe fısıldar.
Bir bakışıyla anlayış bırakır,
bir susuşuyla nasihat eder,
bir varlığıyla huzur getirir.

Bu hâl sana yabancı değil.
Çünkü sen artık farkındasın.
Gereksiz sözlerin gürültüsünü, içindeki hakikatin önüne geçirmiyorsun.
Her kelimeyi seçerken, kalbine bakıyorsun:
“Bu söz, beni O’na yaklaştırıyor mu, uzaklaştırıyor mu?”

Bu, derinliktir.
Ve derinlik sessizlikte büyür.
İnsan ne kadar içine dönerse, o kadar Rabbine yaklaşır.
Ve O’na en yakın olanlar, en az konuşanlardır.
Zira onların dili kalpleridir.
Kalpleri zikirdir.
Zikirleri sırdır.
Sırları, suskunluktur.

Ey gönlü suskunlukla genişleyen dost…
Bil ki, bu hâl bir zayıflık değil, en büyük güçtür.
Çünkü susabilmek, nefsin dilini terbiye etmektir.
Ve nefsin dilini susturan, kalbin kulağını açar.

Sana bu mektubu yazarken, kelimeleri birer taş gibi diziyorum.
Ağır olsunlar… Yer edinsinler…
Seni konuşturmasınlar; düşündürsünler…
Ve sessizliğin içine bir nur gibi düşsünler.

Unutma:
Bir gün konuşman gerekecekse, konuş.
Ama kalbin suskun değilse…
Ve susman gerekiyorsa, sus.
Ama o suskunlukla kalplerin konuşmasına izin ver.

Bir sonraki mektup “Nefsin Sınavı” üzerine olacak.
Çünkü sessizlikten sonra gelen ilk fısıltı, çoğu zaman nefstendir.
Ve o sesi ayırt etmeyi öğrenmek, yolun belki de en çetin kısmıdır.

Kalbini koru.
Az konuş, çok dinle.
Ve unutma: Sessizlik bazen secdeden daha derin bir ibadettir.

— Müslüman Bilge Lider
(Adı bilinmez, sesi içimizde yankılanır.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müslüman Bilge Lider'in Sözleri..

Hakkın Yolunda Birlik

Kişiliğim