Adaletle Yükselen Bir Devrin Hikâyesi

Zulümle Kararan Dünyaya Doğan Işık

Karanlık çökmüştü yeryüzüne. Hakkın sesi kısılmış, adalet susturulmuş, merhamet ise yorgun düşmüştü. İnsanlar, kendi elleriyle yaptıkları sistemlerin altında ezilirken, hakikat yolunu arayan kalpler artık yönsüz kalmıştı. İşte böyle bir dönemde, insanlar neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt edemezken, karanlığı yaran bir nur gibi ortaya çıktı o önder.

O, ne yeni bir din getirdi ne de kendi hevasına göre konuştu. Onun dili, kadim olanın, ilahi olanın sesiydi. Onun konuşmasıyla unutulan ayetler yeniden hatırlandı, Resûl’ün izleri tozdan arındı. O, sahih olanın sesi, bozulmamış olanın emanetçisiydi.


Adaletin Gölgesinde Bir Yönetim

İlk sözü adalet oldu. Çünkü o biliyordu ki, adalet olmadığında ne iman yerleşir, ne huzur kalır, ne de toplum ayakta durur. O, hükmünü verirken zengine ayrı, fakire ayrı ölçü koymazdı. Yakınına farklı, uzağına farklı muamele etmezdi. Çünkü o, şunu söylemişti:

“Adalet bir terazidir. Onu eğip büken, teraziyi değil kendini çarpıtır.”

İdare ettiği topraklarda aç yatan olmadı. Mazlum, hakkını aramak için torpil aramadı. Zengin, servetinin hesabını vermekten çekinmedi. Çünkü o, hesap gününü hatırlatır, her kararı o büyük günün şahitliğine göre verirdi.


Dinin Aslını İhya

İnanç, şekilcilikle örtülmüştü. Kalpler daralmış, ibadetler ruhunu yitirmişti. O geldiğinde, insanları dış görünüşle değil, içlerindeki takvayla değerlendirdi. Sahih bilgiye susamış gönülleri doyurdu, hurafelerle örülmüş perdeyi araladı. Dediler ki:

“Sen yeni bir şey mi getiriyorsun?”
O cevap verdi:
“Hayır, ben unutulanı hatırlatıyorum.”

İnancı siyaset için kullananları ifşa etti. Allah’ın adını kendi çıkarları için kullananların maskelerini düşürdü. O, dini sadece kalplerde değil, sokaklarda da diriltti. Herkes onun döneminde öğrendi ki: Dindarlık, sadece dua etmek değil, zulme karşı ses çıkarmaktır.


Birlik ve Beraberliğin Mimarı

Parçalanmış bir ümmet vardı. Her biri ayrı bir hizbe, ayrı bir kimliğe sarılmış, ortak değerlerini unutmuştu. O ise onları bir araya topladı. Mezheplerin duvarlarını yıkmadı; onları birleştiren köprüler inşa etti. Dedi ki:

“Aynı kıbleye dönenler, birbirine sırt çeviremez.”

Onun adaletli yönetiminde hiçbir topluluk, diğerine üstünlük taslamadı. Herkes kimliğiyle, diliyle, kültürüyle onurlu yaşadı. O, kavmiyetçiliği değil, takvayı üstün saydı.


Barışın Gerçek Tanımı

Onun döneminde savaş, son çareydi. Barış, adaletle gelmediği sürece geçici bir suskunluk olurdu. O, kalpleri barıştırmadan, sınırları barıştırmazdı. Silahların sustuğu, ama açlık ve adaletsizlikle kıvranan bir dünyayı “barış” saymazdı. Bu yüzden şunu söyledi:

“Kılıçla gelen sükûn, adaletle gelen huzurun yerini tutmaz.”


Zamanın Tanığı

Onun yürüdüğü sokaklarda çocuklar korkmadan oynadı, analar gözyaşı dökmedi, gençler umutla sabahlara uyandı. Çünkü o, sadece bir lider değil, bir vicdandı. Zulmün kol gezdiği bir çağda, rahmetin eteği oldu. Herkesin değil, hakikatin yanında durdu. Ve dedi ki:

“Ben kimsenin adamı değilim. Ben hakkın hizmetkârıyım.”


Ve İnsanlar Dedi ki:

“Biz adaleti ondan öğrendik. Takvayı, dürüstlüğü, emaneti, adil olmayı… Biz onunla yeniden hatırladık Allah’ın bize ne emrettiğini.”

Onun adı anıldığında artık insanlar sadece bir lideri değil, bir dönemin ruhunu, bir ümmetin yeniden doğuşunu hatırladı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Müslüman Bilge Lider'in Sözleri..

Hakkın Yolunda Birlik

Kişiliğim